11 Aralık 2010 Cumartesi

SÜMELA MANASTIRI

Maçka’nın 17 km. güneyinde Altındere köyü’nde, Meryemana (Panagia) deresinin batı yanında, Mela Dağı’nın deniz seviyesinden 1,150 m. yükseklikteki kayaları oyarak ve doğal mağaralardanda faydalanılarak yapılmış manastırın adı “Sümela”, Rumca karanlık, siyah anlamına gelen “melas” kelimesinden gelmektedir.
Karadenizli hristiyan Rum’lar Mela dağındaki mucizevi Panagia ikonundan bir şey diledikleri zaman "stou mela" derlermiş, bu zamanla Sumela'ya dönüşmüş. Bu da ikona neden Panagia Soumela denildiğini açıklamaktadır. Bu yüzden manastıra “Karadağın (Mela dağının) bakiresi”de denilmektedir. Atinalı Barnabas ile Sophroinos adlı iki keşiş rüyalarında, Hz. İsa’nın öğrencilerinden Evangelist St. Lukas’ın yaptığı üç Panagia ikonundan , Meryemin İsayı kollarında tuttuğu ikon Evangelist St. Luke'un yaptığı üç Panagia (Meryemana) ikonundan , Meryemin bebek İsa’yı kollarında tuttuğu ikonun bulunduğu yer olan Sümela'nın yerini birbirinden habersiz ayrı ayrı yerlerde görmüşler, deniz yoluyla Trabzon'a gelmişler ve gördükleri rüyaları birbirlerine anlatmışlardır (Bunlardan biriside Kıbrıstaki Kykko manastırındadır). Bundan sonra rüyalarında gördükleri bu yeri aramışlar ve en sonunda Maçka Altındere vadi’sinde, Karadağın 300 m. yüksekliğindeki sarp yamacında buldukları mağarada karar kılmışlardır. Mela dağının sarp kayalığında, bu küçük mağaranın, yüzyıllar boyunca, kayaların sabırla oyularak büyütülmesi ile bugün gördüğümüz kartal yuvasına benzeyen manastır ortaya çıkmıştır. Yapımına ne zaman başlandığı kesin olark belli olmamakla beraber M.S. 375-395 yılları arasında, Anadoludaki sayısız örneği gibi Kapadokya stili inşa edildiği sanılmaktadır. Kilisenin kuruluşundan itibaren yaklaşık 1.000 yıllık tarihi karanlıktır. Manstırı ancak Trabzon İmpartorluğu döneminden sonra incelemek mümkündür. Trabzon İmparatoru, Büyük Komnenoslarından 3. Alexios (1349-1390) bu manastırın esas kurucusu olduğunu fresklerde ön plana çıkartılmasından anlıyoruz. 3. Alexios burasını yeni bir tesis halinde inşa ettirerek, 17 m. yüksekliğinde, 40 m. uzunluğunda, 14m genişliğinde 72 odalı bir tesis yaptırmıştır. İmparator 3. Alexios 1361 yılında bir güneş tutulmasını burada karşılamıştır. Horuluoğlu’nun “Bu prensin sikkelerinde güneş resmi bu olayla ilişkili kabul edilmektedir” yorumuna katılmıyorum. Aynı güneş simgesi Pontus İmparatoru “Mithridates” in bin yıl önceki sikkelerinde de görülmekte olup “Mithra” Işık tanrısına ait eski bir kültün izidir.
1365 tarihli vakfiyesi ilede manastırın bütün idaresini arazisini, gelirlerini düzene koymuştur. Sümela 14.yüzyıldan sonra stratejik bir öneme haiz olmuştur. Herhangi bir düşman saldırısında burası ileri karakolu vazifesini görmüştür.
Etrafındaki kiliselerle daimi temas halinde olmuş, meşalelerle Trabzon'u saldırılardan haberdar etmişti. Ve Trabzon Krallarının iktidarlarında rol oynamıştır. 3. Alexios'un oğlu 3. Manuel (1390-1417) tahta çıktığı yıl, saray hazinesinde bulunan bir stavroteği (içinde İsa'nın çarmığının bulunduğu bir parçası bulunduğu iddia edilen değerli haç) Sümela'ya hediye etmiştir.
Trabzon'u Türkler aldıktan sonra, Osmanlı Sultanları bu manastır ve manastırın haklarına dokunmamışlardır. Hatta Yavuz 1. Selim (1512-1520) Trabzonda ki şehzadeliği zamanında iki büyük mumu buraya hediye etmiştir. Ayrıca Sultan Mehmed'in bir fermanı, 2.Beyazıd, 1.Selim, 2.Selim, 3.Murad, İbrahim, 4.Mehmed, 2.Süleyman ve 3. Ahmed'in fermanlarıda bulunmaktadır. Sümela bilhassa18. yüzyılda Voyvodaların himayesğinde gelişmiş ve bir çok kısımları yeniden tamir ettirilmiş, İgnastios adında bir papaz 1749 duvarlarının bütün satıhlarını yeniden fresko ile süsletmiştir. Trabzon'un 18 Nisan 1916’dan 24 Şubat 1918 e kadar süren Rus işgali sırasında, Pontos Krallığının yeniden ihyası için el altından yapılan teşkilatlanma da burası üs olarak kullanılmaktadır. Bu dönemde Rus araştırmacı Upjenski manastırda inceleme yapmıştır.
1910 yıllarında 100 civarında keşişi barındıran manastırda ülkedeki politik şartlar değişince 1922 yılında papazlar kutsal ikonu bazı kıymetli eşyalar ile birlikte manastırın 400 metre uzağındaki Agia Barbara adlı küçük kiliseye saklamışlar ve 1923’de mübadele ile Yunanistana gitmişlerdir. 15 Ağustos 1931 yılında Kalatvryta'daki Megalo Spileoda Panagia kiliseside katılanların çoğunun Pontoslu Rum olduğu bir dini kutlama yapılıyormuş. Tören bittikten sonra, Anadoludayken Ordu piskoposu olan, o anda ise Xanti (Gümülcine) piskoposu Polycarpos Psomiades , Venizelos'a St.Luke (Lukas) ikonunu Karadeniz’de nasıl ve nereye gömdüklerinin hikayesini anlatmış.
Bir süre sonra Türkiye başbakanı İsmet İnönü, Eylül 1931 yılında Atinaya Balkan Oyunları için gelince, Venizelos ona bir Rum papazı karadenize gönderip gömülü ikonu çıkarmak için iznin istemiştir. Venizelos piskopos Chrysantos ve yanında bir papazı görevlendirir. Hrisantos, Ambrossios adlı papazı seçer. Ambrossios Makedonyaya gider ve ikonu gömem papazı (İremias) bulur. Ambrossios ile 22 kasım 1921 de resmi görevle yola çıkarlar. İstanbulda,Türkçe bilen Alexander Vasiliou'yu bulurlar ve onun kılavuzluğunda bir gemiyle Trabzoona giderler. Trabzonda polis ve asker eşliğinde Agia Barbara şapeline gidip, gömülü ikon ve diğer eşyaları bulup onları Atinadaki Bizans müzesine teslim ederler.
Ağustos 1951 yılında Veria'daki “Kastania”da yeni bir Panagia Sumela inşa edilir. Bir yıl sonra (Ağustos 1952) yılında ise ikon Atinadaki Bizans müzesinden alınıp manastıra getirilir. Sümela'nın mucize ikonundan başka Trabzon İmparatoru Emmanuel Komnenos'un kutsal haçı ve Oisios Christoforos'un el yazmalarıda (M.S. 644) manastıra getirilir.
Sümela manastırına Ormanın içinden normal bir yürüyüşle yarım saatte ulaşılabilinir. Seksensekiz basamaklı bir merdiveni geçerek girilen manastırın girişinde sağ taraffta "Sümela kitaplığı" yazılı kütüphanesi bulunmaktadır. Ayazma (agiasma) ise girişin sol tarafında kutsal ve içilebilecek temizlikte su olup 100 metre yükseklikteki kayalıktan damlamaktadır. Evvelce çatısı ahşap olduğu anlaşılan bu bina, binlerce kitabı muhafaza etmekteydi. Burada ceylan derisi üzerine yazılmış çok güzel ve değerli incil ile yine ceylan derisi üzerine yazılmış 17 kitap mevcuttu. Bu kitaplar cilt ve yazarlarıyla belliydiler. Ayrıca İstanbulun fethine kadar Bizans İmparatorluğunun ve Pontos İmparatoru David ile Osmanlı padişahının yazdıkları çeşitli ferman ve beratlar bulunmaktaydılar. 18.yüzyıldaki bir yangın sonucu çoğu kitap ve değerli vesikalar yanmış, kurtarılanların bir kısmı muhafaz edilmiş, bir kısmı kaybolmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder